16 Kasım 2008 Pazar

Efsaneler Ölmez, Sadece Şekil Değiştirir :) VW GOLF V


Gel zaman git zaman, yıllar su gibi akıp gitti. Üniversiteye başladım hatta 3. sınıftayım. 2004'ün mart ayı. Evde tv izliyorum. NTV'deyim, reklam arasında enfes bir şarkı eşliğinde süzülen şahane bir varlık gördüm. Fonda Marilyn Monroe resmi vardı. Silver bir Golf arz-ı endam ediyor. Sonunda da bu yazı. Efsaneler ölmez sadece şekil değiştirir. Belki bu sefer bunu alırım diyorum :) Hemen özelliklerini araştırıyorum. Aracın donanım ve motor özellikleri artırılmış. İçi genişlemiş gayet sevindirici bir detaydı bu da. Motor özellikleri revize edilen araç karşılaştırmalı testlerde bir kez daha rakiplerini perişan etmiş, zirveye doğrudan yerleşmiş. 1.6 16V FSI, 115 HP gücünde motor ve 6 ileri vitesle donatılan otomobil, yakıt tüketimini aşağıya çekmiş böylece. 0-100 km/s hızlanması 10.8 saniye olan bu makine Golf'e maksimum 192 km/s hıza ulaştırmış. Eski 8V teknolojili 1.6 lt motor da yeni kasaya 5 ileri vitesli şanzımanla aktarılmış. Onun yakıt tüketimi daha yüksek ama yine rakiplerini yenmeyi bu modelle de başarmış. 0-100 km/s hızlanması 11.4 saniye olan bu makine maksimum 184 km/s hız yaptırabilmiş 5. nesil Golf'e. 2005 yılında galeriye gidip 1.6 16V FSI modeline bindim. Nefis bir kırmızı rengi vardı. Full donanımdı bayıldım. 2006'da yine galeriye gittim. Dünya Kupası için sınırlı sayıda üretilen ama talep patlaması yaşatan Golf Goal modeline bindim. 1.6 lt 5 vites seçenekli 102 HP versiyondu. Yine şahaneydi. Kısacası efsane otoriteler tarafından çok eleştirilen 5. nesliyle de beni büyülemişti. 2007 yılında nefis bir atak geldi VW'den. 1.4 lt TSI teknolojili motorla donatıldı GOLF. Maksimum gücü VW için, 1.4 lt motordan görülmeyecek bir rakamdı bugüne dek. Tam 140 beygirdi motor gücü. 0'dan 100'e tam 9.2 saniyede sıçrayan araç maksimum 205 km'lik hızı ve buna rağmen düşük yakıt tüketimiyle gönlümü fethetti. Alabildim mi peki? Hayır :(

Efsaneler Ölmez, Sadece Şekil Değiştirir :) VW GOLF IV


1998 yılıydı hiç unutmam. Liseye yeni başlamıştım. Kalabalık bir sokakta yürürken halojen optik farlarıyla resimde gözüken aslan parçası araba üzerime gelmişti. 14 yaşında bir ergen olarak o güne dek hiç görmediğim parlaklık ve saydamlıktaki farlarına ve kırmızı rengine aşık olmuştum. Ne kadar şirin bir araba diye düşünmüştüm. Tam da o yıl arabaların teknik özelliklerini araştırıp öğrendiğim yıldı. Arabanın adı VW Golf'tü. Yeni tanışmıştım onunla. Allah'ım bana da bundan bir tane nasip eyle demiştim maalesef daha göremedik o günü. 1.6 lt hacmindeki motoru 100 HP (horse power=beygir gücü) gücünde 145 Nm de tork üretiyordu. 0'dan 100 km hıza 10.9 saniyede tırmanan otomobil maksimum 188 km/s hız yapıyordu. Bir gün bir arkadaşın kullandığına binmek nasip oldu. Rahatlığına kompakt yapısına hayran kalmıştım. Zaten kompakt sınıfın lideriymiş kendisi. Rakipleri Opel Astra, Ford Focus ve Renault Megane'a kök söktürüyormuş :)Otomobil zamanına göre çok zengin bir donanımla piyasaya çıkmıştı halen de rakiplerinden bir gömlek üstün olmayı sürdürüyor. 1997 yılında piyasaya çıkan Golf IV 2000'de ufak bir makyaj geçirdi. Motoru da yenilenen aracın donanımı da zenginleştirildi. 100 HP gücündeki 8V teknolojisi yerini 105 HP gücündeki 1.6 16V motora bıraktı. 0'dan 100'e 10.5 saniyede çıkıyordu artık. Maksimum hızı da 192 km/s'ti. 2003 yılında bu efsane seri üretim bantlarına veda ederek yerini 5. nesle bıraktı. Halen daha gördüğümde yüzümde tebessüm oluşturuyor :)

Reyting Arenası

Efendim son zamanlarda ölçümlerle ilgili skandal haberler basında patlayıveredursun ben hergün uçankargada (uçankuş muydu yoksa) yayınlanan reyting tabelasına bakmadan duramıyorum. Kim ne yapmış kim ne kadar izleyici çekmiş merak ediyorum işte. İzleyici zevklerini çözmeye başlıyorum, en fazla da listenin tepesine yani prime time'a bakıyorum.

Haftanın ilk günü, Kanal D'de binlerce haftadır yayınlanıyormuş hissiyatı uyandıran Arka Sokaklar totalde, atv'nin Elveda Rumeli'si ise AB'de kanatlanıp uçuyorlar listenin en tepesine. Kanal D'nin kalitesi her hafta inanılmaz bir düşüş sergileyen, sonunda her haftaki olağan yönetmen senarist ve oyuncu değişikliklerine dayanamayıp bıraktığım Yol Arkadaşım dizisi AB'de bu iki diziyi izliyor, inişli çıkışlı grafiğiyle. Show'un Eşref Saati var inişli çıkışlı gidiyor o da. Bir de Star TV'nin bu seneki tutan tek bombası(?) Son Bahar var. İlk ona zar zor da olsa giriyor bu üç yapım. Show'un Karamel'i ilk hafta iyi reyting alamamıştı bakalım 1500 kere verilen tekrarı iş yapacak mı?

Salı günü ilk kuşakta çok çetin bir rekabet var. Küçük Kadınlar totalde hayli yüksek izlenme oranlarına ulaştı. Yazın başlamıştı. Tam gaz devam ediyor. Onu yine Kanal D'nin asırlardır devam eden 1001 karanlık gece'si izliyor. Show TV Dudaktan Kalbe ile hem AB'de hem totalde bu ikiliyi takip ediyor. ATV'nin bence en güzel dizisi Benim Annem Bir Melek, Dudaktan Kalbe'yi izliyor iki kategoride de. Gerilemeye başlamıştı son haftalarda ATV ani kararla o saate Canım Ailem dizisini koydu. Benim Annem Bir Melek ilk sezondaki gibi Pazar oynayacakmış. Hayırlısı. Star'ın bu gündeki dizisi Ay Işığı ilginç bir konu ve kadroya sahip. Reytinglerinde ilk haftaya göre az da olsa toparlanma var bakalım kanal gerekli sabrı gösterecek mi?

Çarşamba akşamı Yaprak Dökümü gecesi. Özeti yeni bölümü kolajı nesi varsa diğer dizileri ezip geçiyor. Güzel bir dizi hak ediyor reytingini. Atv 6 sezondur Avrupa Yakası'nı yayınlıyor. Sürekli kadro yenileyen dizi bu nedenle daha uzun bir süre devam edecek gibi duruyor. Kanal D BKM Mutfak Çok Güzel Hareketler Bunlar'ı pazara aldı çarşamba reytingi de güzeldi. Show TV Var mısın Yok musun'la pastadan dilim koparmaya çalışıyor.

Haftanın ilk üç günü prime time lideri Kanal D. Dördüncü gün işler değişiyor. Show TV Kurtlar Vadisi Pusu ile Kanal D'ye kök söktürüyor. Kanal D Aşk-ı Memnu ve Annem'i peşpeşe yayına sürüp ikinci sırada günü tamamlıyor. Atv'nin Parmaklıklar Ardında'sı gün geçtikçe potada erirken, Star'ın yazın çok iyi reytingler alan Son Ağa'sı da gitgide alt sıralara gömülüyor.

Cuma akşamı tam kaos yaşanıyor. Kanal D önceleri Aşk Yakar artı Asi formülasyonunu denedi. Baktı kan kaybediyor Asi ve Beyaz Show'u öne çekip Aşk Yakar'ı Yaprak Dökümü'nün ardına aldı. Kanal D Asi ve Beyaz Show'la çok iyi reytingler almaya devam ederken Atv sonunda bir atak yaptı ve Adanalı ilk iki bölümde Asi ile zirveyi paylaştı. Atv adına sevindirici bir gelişme bu. Show'un Gece Sesleri de son haftalarda kan kaybetse de sezonun iyi işlerinden biri iyi reyting alıyor. Doktorlar ise son hızda düşmeye devam ediyor. Cuma asıl kaosu Star tv yaşıyor. Cuma akşamı sezonun en iddialı işi olarak ekrana sürdükleri Kalpsiz Adam, AB grubunda 12., 15., 18., 22., 26. ve 27. olmuş geride kalan 6 bölümde. Totalde ise durum daha vahim. Sırasıyla 18., 15., 18., 19., 26. ve 36. olmuş. Önceleri 20'de Kalpsiz Adam 22'de Derdest yayınlanırken kanal stratejik bir hatayla yerleriyle oynamış böylece bu değişiklik olan düşük reytingi yarıya indirmiş.

Haftasonunu da başka bir yazıda değerlendiririz. Çıkan sonuç şu ki, Kanal D Aşk Yakar haricinde pek bir falso vermedi kış sezonunun ilk 2.5 ayında. Show TV, ATV önceki yıllardan kalan işleriyle devam ederken en büyük atağı yapmasını beklediğim Star TV henüz bir patlama yapamadı.

El elde baş başta kalmak...


Yaprak Dökümü'nde bu hafta enfes bir sahne vardı. Ferhunde Şevket'in tahliye olmasından sonra, Şevket'i aldattığı sevgilisi Levent Tuncel'in uzun vadeli uzatmalı eskiliği saçlarının dip boyası bir karış siyah olarak arz-ı endam eyleyen Aslı'ya geri döneceğini ve onunla evleneceğini öğrendi. Ferhunde uzun süredir yanında gezdirdiği nihayet bir kaç haftadır konuşmaya başlayan konuşunca da karaktersizlik yapan ekürisi evde kalmış Gülşen'le arabaya bindi ve gitti. Yolda giderken de hafiften nemli gözlerle "Şevket gitti, Levent gitti, el elde baş başta kalıverdik" deyiverdi. Sonra ağlarken birden gülmeye başladılar ki, görülmeye değer bir sahneydi. Ferhunde kişisinin repliklerine bu derece özenen yazım ekibine teşekkür ederek bu karakterle ilgili diğer gözlemlerimle devam etmek istiyorum...

Ferhunde ilginç bir tipleme aslında. Boyuna kötülük yapan bir cadı değil. Arada iyiliklerini, sağlam laf dokundurmalarını, çıkardığı çıngarları, duygusal patlamalarını keyifle izliyorum. Eğlenceli bir karakter bana sorarsanız. Anneme sorarsanız cadalozun önde gideni, ailenin felaketlerinin yegane sebebi. Oysa ki hamurlarında böylesi bir bozukluk olmasa aile bireylerinin (Leyla, Necla ve Şevket'i diyorum) birbirlerinin kısmetlerine göz koymazlar koca kapmaca oynamazlar ve de Şevket beyefendi de bankaları falan hortumlamazdı. Ferhunde bunlara gazı veriyor diye kabahatli oluveriyor. Gaz ayarlarında bir sorun varsa Ferhunde napsın??

29 Ekim 2008 Çarşamba

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu: Varan 2


Önceleri bu başlıkla bir yazı daha yayınlamıştım. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu köşemin ilk konuğu Fahriye Evcen hanımkızımızdı. Her fırsatta Türkiye ile Almanya'yı kıyaslayıp Türkleri ve Türkiye'yi aşağılayan buna rağmen Türk dizi ve filmlerinde yer alıp küpünü doldurmasını ikiyüzlülük olarak nitelemiştim. Halen de ardındayım söylediklerimin. Geçenlerde Almanya'da diziler Türkiye'deki kadar insan hayatında yer tutmuyor falan demiş, valla cevap verme hakkım olsa "Biz de kahvaltıya birayla başlamıyoruz" falan demek isterdim. Diyemedim. İçimde ukte kaldı. Özcan Deniz'le birlikte kendilerini Madagaskar'a göndermek istiyorum.

Neyse dağılmayalım. 2. konukla devam edelim. Önceleri çok sevdiğim bir ekran yüzü olan Özge Özberk'ten jet hızıyla nasıl soğuduğumu farkettim birden. Geçenlerde eski bir röportajını buldum. "Recep İvedik'e ihtiyacımız var mıydı" deyivermiş. Ben söyleyim öyle osuruktan bir filme hakikaten ihtiyacımız yoktu. Ancak kendisi de Recep İvedik'ten de kötü olan GORA'da Cem Yılmaz'la başrolü oynamamış mıydı? GORA da en az Recep kadar berbat bir film değil miydi? Hadi onda oynadın devamı AROG için gazetelere dergilere neden "Bu film dünya çapında bir fenomen olacak" diyorsun? O da Recep ve GORA kadar gişe amaçlı abuk sabuk bir film olacağını fragmanından belli etmiyor mu? Madem Recep İvedik bir gişe filmi ve saçma buluyorsun niye gişe filmlerinin en kötülerinde oynuyorsun? diye sormazlar mı adama? Ben sorarım şahsen.

Özge Özberk Çemberimde Gül Oya, Kırık Kanatlar ve 120 gibi dönem projeleriyle bende kazandığı itibarını bir hayli zedeledi son zamanlarda. GORA ve AROG saçmalıkları bir yana, Sinekli Bakkal olsun, Geniş Zamanlar olsun, Yol Arkadaşım olsun birbirinin aynı karakterleri tamamen aynı mimik, tonlama ve jestlerle oynayınca yüzünü eskitiverdi. Yol Arkadaşım'ın 13. bölümünde artık tahammül edemediğimi farkettim. Sürekli tekrarlanan mimikler, sınıfta öğrencilerine okuma parçasını yüksek sesle okuyan çok bilmiş öğretmen misali bozuk ve abartılı vurgu ve tonlamalar sonrasında geliveren başarısız ağlama sahneleri. Ya Irmak Çığ bu işten hiç anlamıyor ya da Özge Özberk oyunculuk açısından belli kalıpların içine girip kendini hapsetmiş, daha ileriye doğru bir adım dahi atamıyor. Yol Arkadaşım'da Derya Artemel ve Goncagül Sunar performans olarak ona tur bindirmeye başladılar.

16 Ekim 2008 Perşembe

Bir numara bu kız bir numara :)


Yaprak Dökümü'nün duygusal Leyla'sı 3 sezondur genç oyuncu Gökçe Bahadır tarafından süper güçlü bir şekilde yorumlanıyor. Aşk-ı Memnu'nun günümüze uyarlandığı şu günlerde herkes Beren Saat'in Müjde Ar'ın ne kadar gerisinde kaldığını konuşa dursun kimse Leyla'yı eski uyarlamalarıyla karşılaştırmalı düşünmüyor. (Bilmeyenler için söyleyelim TRT'nin 1988 uyarlamasında Leyla'yı usta oyuncu Ayda Aksel, film uyarlamasında ise Fatma Girik canlandırmış). Düşünmemeleri de çok normal çünkü yeni Leyla çok başarılı canlandırılıyor. Ferhunde rolündeki Deniz Çakır'la birlikte dizinin en güçlü iki halkasından biri olmuşlar genç kadroda. Kimse onların hızına performansına yetişemiyor genç kadrodan :) Günümüzde magazinin inatla takip ettiği akranları Tuba'lar, Berrak'lar, Beren'ler, Bergüzar'lardan da daha güzel ve özel buluyorum Gökçe Bahadır'ı. Oyunculuğundaki fevkalade başarıyı ve seviyeyi özel hayatına da taşımış spekülasyondan uzak yaşamıyla da alkışı hak ediyor. Akranları her gün gazete haberlerini süsleye dursunlar Gökçe Bahadır sessiz ve derinden ama çok sağlam adımlarla yürüyor. Bunun en taze kanıtı da Yaprak Dökümü'nün 86. bölümü. Dün akşam yayınlandı. Bakmak isteyenler youtube'tan bakıp izleyebilirler. Aynı şekilde dün gecenin iki numaralı yıldızı da Tolga Karel'di. Sanki Oğuz diye bir karakter gerçekten varmış gibi hissediyorum onu izlerken.

15 Ekim 2008 Çarşamba

Mimoza'nın karizmayı dağıttığı an :)


Oyuncu kadrosunun, yazarının, yönetmeninin çok sevdiği isimlerden oluştuğunu gören Mimoza, facebook adındaki milletin kendini deşifre ettiği sitede gördüğü tiyatro afişine balıklama atlayış yapar. Önceden "daha karpuz kesecektik" adı ile tanımlanan oyun adı sonradan "Sürmanşet" olarak değişince de işte böyle karizmayı çizdirir. Bayramda ekibi oyuncu kadrosu+yazar+yönetmen olarak tam kadro halinde NTV'de izledim. Hepsi çok heyecanlılardı. Oyun 14 yaş ve üzeri izleyiciler için. Küfür ve cinsellik de barındırmakta. Konu politik-dram. Yönetmen Arif Akkaya bugüne kadar görülmemiş sahneleme taktikleri denemiş, inşallah yeni bir soluk olur tiyatro adına. Erkan Can kaygısız, umursamaz bir polis rolünde, Dolunay Soysert ise bir escort kızı canlandırıyor. Tardu Flordun içişleri bakanının oğlunu, Ceyda Düvenci ve Beste Bereket ise ihalelerden sorumlu iki genç kadın memureyi canlandırıyorlar. Oyunu Sinan Tuzcu yazmış, rol dağılımını hakkaniyetli yapmış eşine torpil geçmemiş. 20 Ekim'den itibaren biletler BKM'de.


Bu da oyunun tanımı:)


Oyundur hepsi…”hepsi bir oyun”… Oysa aşk…”saklandığı yerden çıkacaktır”…İstanbul Halk Tiyatrosu 2008-2009 sezonunu Sinan Tuzcu’nun yazdığı Sürmanşet adlı politik-drama ile BKM (Beşiktaş Kültür Merkezi) sahnesinde açıyor.Sinan Tuzcu‘nun yazdığı ve Arif Akkaya’ nın yönettiği Sürmanşet oyununda Erkan Can, Dolunay Soysert, Tardu Flordun, Ceyda Düvenci ve Beste Bereket oynuyor.Oyunun dekor ve işık tasarımını ise Cem Yılmazer gerçekleştiriyor.Provaları Eylül ayında başlayan oyun, Kasım ayının ilk haftasında Premier yapacak.Oyun modern sanatın envanterlerinden yararlanarak seyircide ilüzyon yaratma çabasıyla sahnelenmektedir. Avrupa tiyatrosunun “in your face” deyimiyle adlandırdığı akımı kendine eş tutan oyun; seyirciye günümüz politik durumunu; seyircinin bu durum içerisinde yerini; çekincesiz yansıtmaktadır. Sinamanın görsel ve işitsel gücünden de faydalanan oyunun her noktsaında aktif kalmasına yardımcı olan sahneleme biçimlerini kullanmaktadır.“Oyun, Engin Değirmen (Tardu Flordun) adlı politikanın kalbinde yetişmiş, zengin işadamının karanlık işlerini konu alır. Devletin açmış olduğu ihaleye yabancı kaynaklı bir şirket ile giren Engin Değirmen, ihale sırasında karşısına çıkabilecek engelleri kaldırmak için çeşitli oyunlara başvurur. Bu oyunlar sırasında yanında Aziz (Erkan Can) ve Yeşim (Dolunay Soysert) bulunmaktadır. Bu üçlü; babaları ihale güvenlik raportürlüğü yapan iki kız kardeşin, Aslı (Ceyda Düvenci) ve Funda (Beste Bereket) nın sakin ve sıradan hayatını paramparça edecek; bu arada kendileri de oluşan fırtınadan paylarını alacaktır. Kimi ölür, kimi kaybolur, kimi kazanır. Hepsi kendi hayatları için oynamaktadır.”

Süper Detaycılık = Yaprak Dökümü


Ben bu diziyi izliyorum, evet çok dramatik belki, çok gözyaşı döküyorum ama hak ediyor bu dizi hem aldığı reytingi, hem de hakkında bu kadar konuşulmayı. Örnek vereceğim ve senaristlerin bu diziye ne kadar özendikleri bir kez daha ortaya çıkacak :) Oğuz karakterini izleyen herkes bilir. Paragözün düzenbazın tekidir, hatta ekşi'de ona piç Oğuz derler ki tam da cuk oturur. Ferhunde'nin Dinsizin hakkından imansız gelir misali Oğuz'un hakkından gelmesi sonucu hapse düştü. Hapiste boyuna telefon değiştirip durdu, dolayısıyla eski hayatından kimsenin numarasını hatırlamıyor. Bu akşamki bölümde Leyla ile yeniden karşılaşınca Leyla'nın bunalımları arttı. Fragmanda Leyla'nın onu aradığını görünce hadi canım numarayı nerden bulmuş dedimdi. Çok pişman oldum izleyince.Leyla, Yaman'ın ofiste Oğuz'un ona verdiği Yaman'ın da tepki olarak Oğuz'a geri attığı kartviziti bulup aldı numarayı. Leyla arayınca da Oğuz Leyla'nın numarasını tanımadı, çünkü aradan çok zaman ve olay geçti. Oğuz konuşmadan sonra Leyla'nın başına gelecekleri sezdi, konağı arayıp haber verecek ama doğal olarak numarayı gene hatırlamıyor. 118'den öğrendi aradı ve Leyla kurtuldu. Başka dizilerde olsa Leyla Oğuz'un her telefon numarasını bir şekilde bilir, Oğuz şak diye konağı arar, Leyla onu arayınca da Efendim Leyla derdi. Böylesi küçük gözüken ama hata yapılınca çok büyük senaryo ayıbı olacak detayı atlamadıkları için Ece ve Melek hanımlara teşekkürler. Gökçe Bahadır ve Tolga Karel performans olarak zirvedeydiler. O yüzden resim hakkımı sadece onlardan yana kullanıyorum. Yalnız dizinin HD formata geçmesi çok kötü oldu. Çekimler çok mattı ve kalitesizdi.

14 Ekim 2008 Salı

Dibe doğru Yol Arkadaşım

Köprüden atlarken at değiştirilmez derler. Ne doğru bir lafmış. Senaryoyu Çağan Irmak, Neşe Çehiz'e devredince, senaryo abukluklarını yakalamak için geçiyorum ekran karşısına. Karakterlerin bir bölümde 180 derece dönmesi bir yana, Çağan Irmak'ın özene bezene hazırladığı yan öyküler (Hafize, Meserret, Rukiye, İlker falan) birer birer tırpanlanmaya başladı. Dizi iki kişinin anlamsız aşkına odaklanmaya başladı. Ayla & Suat kimyası da tutmayınca düşüş kaçınılmaz oldu. Dizi totalde 11. AB'de 6. olarak en kötü reytingini aldı.

7 Ekim 2008 Salı

Hangisi daha başarılı okumuş?

"geri dönmek inan işten değil;
hani var ya, tutamazsın kendini,
bir ümitle "ya olursa?!" dersin hep
bile bile her şeyin bittiğini..."

Gerisini herkes biliyordur zaten. Son zamanlarda hem Aşkın Nur Yengi & Harun Kolçak ikilisinden hem Sezen Aksu & Yaşar Gaga ikilisinden dinliyorum bu muhteşem şarkıyı. Sözleri ritmi konusunda bir derdim yok, Minik Serçe dehşet yazmış Onno Tunç rahmetli süper bestelemiş. Benim takıldığım yorumlanış tarzları.Aşkın Nur Yengi & Harun Kolçak ikilisi 1990'da yorumlamış. Aşkın'ın sesi çok genç ama çok güzelyine de.Harun Kolçak da hakkını vererek okumuş. 1996 yılında Sezen Aksu Düş Bahçeleri albümüne koymuş şarkıyı.Sezen Aksu doğal Aşkın Nur Yengi yorumunu ezmiş okurken öte yandan Yaşar Gaga bu dörtlü içinde en kötü okuma performansını çıkarmış. Harun Kolçak'ın yanından bile geçemiyor.

Sonuç: İki versiyon da eksiklerine rağmen dinlenebilir.E malum kraliçe şarkısı :)

29 Eylül 2008 Pazartesi

Olmuş ve olmamışlarıyla AŞK-I MEMNU


4. Bölümü geride bıraktığımıza göre sezonun en iddialı yapımıyla ilgili ahkâm kesebiliriz. Dört Bölümün üçünü izlemiş bir izleyici olarak şunu diyebilirim bu dizi iki sezonu rahatlıkla devirir. Yalnız Yaprak Dökümü kadar reytinge ulaşamaz gibime geliyor. Dudaktan Kalbe'den daha başarılı uyarlandığı yadsınamaz bir gerçek. Yine de Ece ve Melek Hanım'lar (ki her ikisini de çok severim) repliklere Yaprak Dökümü'ndeki kadar özenmemişler. Ekşi'de geçenlerde okumuştum, Dudaktan Kalbe'den hallice, Yaprak Dökümü'nden daha kötü bir dizi olduğunu. Tesadüfe bakın ki reyting anlamında da tam bu iki dizinin ortasında. Peki neden Yaprak Dökümü kadar iyi değil? Oradaki kadar parlak bir oyuncu kadrosuna sahip değil. Replikler ordaki kadar vurucu değil ve en önemlisi Aşk-ı Memnu romanı günümüze uyarlanmaya Yaprak Dökümü romanı kadar müsait değil. Dönem hikayesi olarak ele alınmaya çok daha müsait. Yine de dili anlaşılır ve her kesime hitap eden bir senaryo yazmayı başarmışlar.


Neden Dudaktan Kalbe'den iyi peki? Aşk-ı Memnu Dudaktan Kalbe gibi sürekli aynı olayların tekrarı halinde ilerlemiyor, daha geniş öyküler açısından. Bir de ister istemez başrol erkek oyuncuları karşılaştırıyorum izlerken. Burak Hakkı da Kıvanç Tatlıtuğ da manken. Kıvanç'ın ilerlemesi bence daha belirgin bu işte.


Dizide olmamış oturmamış rolünü tam beceremeyen oyuncu sayısı bence çok fazla. Beren Saat cast'ın en kötüsü. En olmamışı. En kötü oynayanı. Hazal Kaya'yı ilk bölüm başarılı bulmuştum. Nihal'e çok uygun ama eksik bir şeyler var. Kurulmuş bebek gibi mekanik yürüyüşü sinir bozucu. Kıvanç Tatlıtuğ Behlül'de abartılı. Köpürtmüş oyunculuğunu. Selçuk Yöntem sade ama gereğinden de fazla sade bir oyunculuk sergiliyor. Bir orta noktayı tutturamamış bu dört isim. Üçü abartmış rol yapıyorum diye bağırıyor dördüncüsü iste o kadar sade oynuyor ki sanki isteksizmiş gibi.


Castta olmuş iki isim var bence. Konuşmasalar bile yüzlerindeki ifadeler çok gerçekçi. Nebahat Çehre Firdevs'te çok iyi ve 64'ünde fıstık gibi halen. Ama ondan da iyisi matmazel rolündeki Zerrin Tekindor. Casttaki en güçlü halka tabii bence.


Müzikler güzel. Çekimler aydınlık mekanlar çok hoş. Atmosfer iyi yaratılmış.

28 Eylül 2008 Pazar

Başarılı bir gençlik dizisi : GOSSIP GIRL


Salı Cnbc-e de oynuyor. Çok beğendim geride kalan üç bölümünü. Çok hoş bir dizi. Senaryo akıcı, oyunculuklar samimi, New York'ta geçmesi de çok hoş bence. Her gençlik dizisi kasabada işlenir klişesini kırmış yapımcılar. The O.C. ile aynı yapımcı çekiyormuş. Ama bu diziyle birlikte çıtayı daha bir yukarıya çekmiş, One Tree Hill'den de The O.C.'den de daha kaliteli. Sürprizlere açık bir senaryosu olması da cabası. Bakalım çakmasının fragmanı ne zaman dönmeye başlayacak ekranlarımızda! Resimdekiler (soldan sağa): Blair, Nate, Serena, Dan, Jenny ve Chuck

Konsept değişiminin diziye ettikleri




Star Tv'nin Vazgeç Gönlüm dizisini başlarda bir kaç bölüm izlemiştim sadece. Fakir oğlan zengin kız, fakir kız zengin oğlan ve etraflarındaki tamamen iyi ve tamamen kötü kişilerin klişe olaylarıyla örülü tam bir Türk Filmiydi. 1970'lerin ve hatta 1960'ların günümüze uyarlaması gibiydi tıpkı Ihlamurlar Altında ve Acı Hayat gibi ;) Tabii bu tarz dizilerin şöyle bir avantajı var. Ne kadar klişe olurlarsa olsunlar böyle filmleri defalarca izleriz, dolayısıyla dizi versiyonlarını da izleyecek götürecek bir kitle her zaman var olacaktır. Ancak dizinin kadrosu senaryo tıkanmaya başlayınca birer ikişer ayrılmak istemişler. Bahar karakterini oynayan İrem Altuğ'un önce babası sonra abisi sonra da annesi (Ruhsar Öcal) diziden ayrılınca, kendisi de sezon finalinde ayrılmış.




Yeni sezonda Gold Film çeşitli takviyelerle diziyi ayağa kaldırmayı amaçlamış. Hülya Darcan, Bülent Bilgiç, Songül Öden diziye dahil olmuşlar. Gelen 3 isim de iyi oyuncu olmalarına rağmen tamamen değişen konseptle dizinin Mardin'deki meşhur Sıla konağında geçen töre dizisi halini alması reytingleri yerle bir etmiş. Bugün sanırım 44. olmuş dizi AB grubunda. İki resim arasındaki fark da değişen konsepti anlatmak için yeterli bence.




23 Eylül 2008 Salı

Zorlama jön : Polat Bilgin


Bazı insanlar vardır, işin eğitimini ne kadar alırlarsa alsınlar, star olamazlar. Kabiliyetin doğuştan geldiğine inanırım, konservatuvar ya da benzeri eğitim kurumları kişinin bu konudaki donanımını ancak bir kaç basamak ilerletmesine yardımcı olur. Son zamanlarda gözüme batan bir isim, Yol Arkadaşımda Özge Özberk ve Sinan Tuzcu ile başrolü paylaşan Polat Bilgin. 1976 Samsun doğumlu. Sis yapım ve Tomris Giritlioğlu ile 3. dizi projesi. İlki elde patlayan Affedilmeyen'di ve orda da başroldü, öteki ise ondan biraz daha fazla sürmüş Karayılan'dı. Her ikisi de reyting canavarına yenilmiş projeler. Reytinge ne zaman yenileceği bir yapımın belli olmaz tabii ki. Ama ben bu adamın ekrana yakışmadığını düşünüyorum. Bir kere ekran için gereken belli yakışıklılık skalasının çok altında. Yol Arkadaşım dizisinde gözüne çekilen sürmeler ve dudaklarındaki tuhaf boya bir km öteden dikkatimi çekiyor. Korkunç duruyor, saç kesimi ve suratındaki garip makyaj. Allah'ın yarattığından sual olunmaz ama ekran için daha hoş yüzler yok mudur. Ayrıca yapımcısı Tomris Giritlioğlu'nun şişirdiği kadar bir yetenek göremedim ben Yol Arkadaşım'da 10 küsur bölüm geride kalmasına rağmen. Performansı dizideki diğer oyuncuların ortalamasının çok altında. Aşık değil de yiyecekmiş gibi bakıyor Özge Özberk'e. Halk arasında bir tabir vardır, "gözleriyle soyan" diye. Tam da öyle bakıyor. İzlerken ben rahatsız oluyorum canlandırdığı karakterin aşkına nasıl inanayım. Güzel bakmak bakışlarıyla karşısındaki kadını yemek demek değildir. Kendisinin Asi dizisini ve Murat Yıldırım'ın şahane bakışlarını izlemesini salık veririm... En azından güzel bakmayı öğrenir.

21 Eylül 2008 Pazar

Yanlış Proje Seçiminin Oyuncuya Ettikleri


Songül Öden. Yıldızı Gümüş dizisi ile parlamış tiyatro kökenli iyi bir oyuncu. 3 sezon boyuna Gümüş'te sade oyunculuğu ile göz doldurdu. Ancak ne olduysa kocası ile yollarını ayırma kararı verdikleri zaman oldu. Kocası Canberk Uçucu rol arkadaşı Kıvanç Tatlıtuğ ile olan yakınlığını çekemedi. Çeşitli operasyonlarla ayrılmak üzere olduğu Songül Öden'e çamur attı. Songül Öden Gümüş bitince bir yıl kadar yüzünü dinlendirmek için tiyatroya yöneldi. Kadıncıklar adlı oyunda Nurseli İdiz ve Kerem Alışık'la çalıştı. Gümüş dizisi Arap Dünyası'nda hit oldu. Facebook'taki fan page'te tam 45 bin fanı oldu. Ancak yeni sezonda stratejik bir hata yaptı. Başrol bayan oyuncusu İrem Altuğ Vazgeç Gönlüm'den ayrılınca onun yerine Ezra karakteri ile diziye dahil oldu. Zaten Türk filmi tadındaki Vazgeç Gönlüm reytinglerde hep vasattı. Konsepti değiştirilip töre dizisi haline gelince reyting anlamında erimekten kurtulamadı. Yeni sezondaki ilk iki bölümü AB'de 29. 3. bölümü ise 23. olabildi. Totalde ise sırasıyla 15. 17. ve 19. olmuş. Bir yıl tv'ye ara veren Songül Öden'in geri dönüşü böyle olmamalıydı.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Yeni bir dizi daha "Kalpsiz Adam"

Yapımcılığını BKM'nin üstlendiği yeni bir dizi daha Star TV'de yayın için sırasını bekliyor. Kalpsiz Adam... Öyküsü Yılmaz Erdoğan'a aitmiş. Öyle diyorlar :) Başlıca rollerini Bülent İnal, Saadet Işıl Aksoy, İdil Fırat, Arif Erkin, Arsen Gürzap, Hakan Boyav gibi tanınmış oyuncular üstlenmekte. Kalp nakli ile hayatı tümden değişen bir adamın hikayesi.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Yol Arkadaşım'da Senarist Değişimi

Ranini kardeşim Rtük ve wireless bağlantısını yakalamış, kendisini tebrik ediyorum. Hakikaten ince bir detaydı. Ben daha düz bir izleyici olarak jenerikteki ufak değişimi yazacağım. Çağan Irmak artık ne sebeptendir bilmiyorum ama Yol Arkadaşım'ı yazmayı bırakmış. Bayrağı Asi senaristi Neşe Çehiz devralmış. Ihlamurlar Altında'nın ikinci dönem, Asi'nin her daim yazarı Neşe Hanım, iyi giden dizilerini batırmasıyla ünlü. Bakalım Yol Arkadaşım'da da akibet aynı olacak mı?

14 Eylül 2008 Pazar

Yepyeni Bir Tiyatro Oyunu "Daha Karpuz Kesecektik"


İstanbul Halk Tiyatrosu 2007 yılının başında ülkemizin tanınmış tiyatro sanatçıları Dolunay Soysert, Levent Üzümcü, Yıldıray Şahinler, Bahtiyar Engin ve Kemal Kocatürk tarafından kurulmuş ilk oyunu Can Tarlası ile ülkemizi saran şiddet kasırgasını gazetelerin 3. sayfa haberlerini ele almıştı. Oyun 1.5 yıl boyunca pek çok ilde sahnelenmiş olumlu tepkiler almıştı.


İstanbul Halk Tiyatrosu'nun ikinci oyunu ise BKM'de sahnelenecek. Oyunun adı "Daha Karpuz Kesecektik". Ekibin bu yeni oyunu ilk oyun Can Tarlası'nın ışık tasarımını yapan oyuncu Sinan Tuzcu tarafından kaleme alınmış. Arif Akkaya ise oyunun yönetmenliğini üstleniyor. Oyunda başlıca rolleri, Erkan Can, Dolunay Soysert, Tardu Flordun, Ceyda Düvenci ve Beste Bereket paylaşıyor. Ekim'de gösterimde...

Reyting Değerlendirmeleri 2

13 Eylül Cumartesi'nin reyting tablosuna baktığımda AB grubunda ilk iki sırayı Kanal D'den iki dizi paylaşmakta. 1. sırada Dawson's Creek çakması Kavak Yelleri, 2. sırada ise Çiçek Taksi çakması Akasya Durağı var. Ne orjinal milletmişiz :) En orjinal (!) yapımları izliyoruz. 3. sırada ise daha garabet bir yapım olan Atv'nin Selena'sı var ki 3. sezonunda. Sonsuza dek uzayabilirmiş gibi gelmekte. Malum reytingi olan yapımlara atv'nin çok ihtiyacı var. Son bir yıldır Elveda Rumeli harici tutan yapımları yok. 4. sırada artık eski reyting gücünde olmayan vasat bir izlenme oranıyla yoluna devam eden Acun Ilıcalı ile Var mısın Yok musun var. Sanırım Show TV bu yarışma dibi görene dek devam ettirecek. Star tv'nin geçen yıldan devam eden vasat reytingli eski Türk Filmi tadındaki dizisi Vazgeç Gönlüm, kaybettiği pek çok oyuncuyu yeni bir oyuncu kadrosu ile yenileyip konseptini de yenilemesine rağmen reyting anlamında erimekten kurtulamadı bu hafta da AB grubunda 29. sırada. Geçen yıl ilk 7'de olmadı ilk 10'daydı sürekli oysa ki. Atv'nin Gurbet Kuşları'ndan sonra yeni başlayan diğer bir dizisi Goncakaranfil de elde patladı ve ancak 30. sırada yer alabildi. Star'ın yazın salı akşamları yayınladığı kahraman köpekli dizisi Pulsar hızla reyting kaybetmeye devam ediyor. Cumartesi günü de diziye yaramadı ancak 38. olabildi dizi. Mert ile Gert ise TRT'nin şart koştuğu 1.5 reyting koşulunu yerine getiriyor şimdilik 41. sırada.

Total grubunda da çakmalar ilk iki sıradalar. Ama bir değişiklikle, Akasya Durağı ilk, Kavak Yelleri ikinci basamakta. ATV'nin garabet Selena'sı 3. olurken Var mısın Yok musun burada da 4. olmuş. AB'de tam anlamıyla çöküş yaşayan Vazgeç Gönlüm 17. Goncakaranfil ise 18. sırada yer bulabilmişler, totalde nispeten daha iyi bir yerdeler. Star'ın Pulsar'ı 23. TRT'nin Mert İle Gert'i ise 72. olmuş.

Özetle, ilk 4 sıra sezon boyunca kolay kolay değişmez bence. Kendi aralarında kapışırlar. Reytingleri böyle giderse Vazgeç Gönlüm, Goncakaranfil, Pulsar elveda der televizyona. Mert ile Gert ise TRT'ye bağlı.

Nurgül Yeşilçay Portakal Alamazsa!!


Sabah Gazetesi'nde okudum. Nurgül Yeşilçay'ın başrollerini Murat Han ve de Tülin Özen'le paylaştığı yapımcılığını Cem Özer'in yönetmenliğini ise Erden Kıral'ın üstlendiği filmi Vicdan, Altın Portakal'ın en güçlü adayları arasındaymış. En iyi kadın oyuncu dalında da Nurgül Yeşilçay güçlü bir adaymış. 2005 yılında bu ödülü Beste Bereket ve Vildan Atasever, 2007 yılında ise Özgü Namal kapmışlar, ödül alamayan Yeşilçay da fevri davranışlarıyla dikkati çekmişti.


Aslında iyi bir oyuncu olduğuna inandığım Nurgül Yeşilçay'ın, bu derece ödül kompleksine sahip olması düşündürücü. Ödüllü film ödüllü oyuncu olmak elbette bir payedir ama genelgeçer de değildir. Ödül alamamak başarısızlık anlamına gelmeyeceği gibi ödül almayınca fevrileşmek de kişinin kendisini küçültmesi demektir.


Nurgül Yeşilçay'ı İkinci Bahar adlı efsane diziyle tanıdık, Asmalı Konak'taki Bahar tiplemesiyle hızlı bir çıkış yakaladı. Sonrasında TV için yaptığı tüm işler fiyaskoydu. Melekler Adası facia, Belalı Baldız facianın ötesindeydi, Ezo Gelin de aynı şekilde asla vasatı geçen bir yapım olmadı.


Nurgül Yeşilçay'ın başrollerini üstlendiği Eğreti Gelin, Adem'in Trenleri ve Yaşamın Kıyısında adlı filmler,kendisinin son dönem dandik TV işlerinden daha kaliteli ve güzel (özellikle Yaşamın Kıyısında) projelerdir. Drama oyunculuğu açısından başarılı olsa da bendeki tüm sihrini alıp götüren Belalı Baldız'daki fiyasko komedi oyunculuğunu da unutmamak lazım. O yüzden fevrileşmeden önce kendisinin proje seçimlerine (özellikle rol aldığı dizilere) ve yer yer de projelerdeki performanslarına bir kez daha dikkatle bakmasını öneririm, sonra işin ucunda Perihan Mağden'in tabiriyle "Türkiye'nin En Antipatik Adamının Işık Hızıyla Magandalaşan Karısı" olmak var.


2005 yılında portakalı alamadığında "Yemişim portakalı" demişti, 2008 yılında olur da portakalı alırsa, kendisine bu sözü hatırlatıldığında nasıl bir yanıt verecek bu da tabii ki merak konusu.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Bihter'in Tuhaf Ayakkabıları


Beren Saat'in Aşk-ı Memnu'da canlandırdığı, daha doğrusu canlandırmaya çalışıp da başaramadığı Bihter karakterinin iğrenç ayakkabı zevkine sevgili ranini değinmişti bloğunda. Ben de daha detaylı ele almamız açısından bulduğum 1. bölüm resmini ekliyorum ki, seçilen ayakkabının ne derece kötü bir seçim olduğunu irdeleyebilelim.

Reyting Değerlendirmeleri 1

12 Eylül Cuma'nın reytinglerine baktım da bir değerlendirme yazısı yazmanın yerinde olacağını düşündüm. Asi sezona zirvede dönmüş. Ancak geçen yıl yüzde 10 civarında olan reytingi yüzde 7 - 7.5 civarında seyrediyor. Dizi 26. Bölüm ile 34. Bölüm arasında ciddi anlamda saçmalamıştı. Dolayısıyle eski izleyicilerinden bir kısmını yitirdi. AB grubunda 2. sırayı Y. Dökümü'nün tekrarı almış. Bu dehşet bir olay. 3. sıradaki Gece Sesleri olur da Show TV sabırlı davranırsa zirveye oynayabilir ilerleyen dönemde. 4. sırayı 3 sezondur yayınlanan Grey's Anatomy çakması Doktorlar almış. O da kemik izleyiciye ulaştı artık. Pek düşmez gibi. Yazdan beri devam eden Baba Ocağı kışlık dizilerin gelmesiyle AB'de 8. sıraya düşse de halen daha yayın kanalı Star için yeterli reytingler almakta. Derdest ikinci haftada da umulanı vermedi, 11. olmuş. Komedi Dükkanı 12. sırada yer alırken bir zamanların reyting rekortmeni dizisi Sıla 13. sırada anca kendine yer bulabilmiş. ATV'nin haber öncesi akıllı transferi Bizim Evin Halleri 16. sırada yer bulurken yeni dizisi Gurbet Kuşları ancak 23. olmuş. FOX TV'nin şansı dönmeye başladı. Prenses Perfinya AB'de 26. sırada yer almış.

Total grubunda da Asi ilk sırada. AB grubunun 8.si Baba Ocağı Total izleyici tarafından daha çok beğenilmiş olmalı ki burada 3. sırada kendine yer bulmuş. Doktorlar 6. sırada yer alırken Gece Sesleri 8. sırayı almış. Sıla bitime bir hafta kala reyting anlamında da bitmiş aslında. İlk sezonu boyunca zirveden inmeyen dizi Totalde de ancak 12. sırada yer bulabilmiş. Prenses Perfinya Fox'un yüzünü esas totalde güldürdü, 13. sırada. Star TV'nin Derdest'i AB'de olduğu gibi totalde de geride, 15. sırada. Aslında ilk 8'e girebilse Star devam ettirir onu. Bizim Evin Halleri totalde de 17. sırada kendine yer bulurken, Komedi Dükkanı 27. atv'nin dün akşam yayına sürdüğü Gurbet Kuşları 30. sırayı alabilmiş.

Özetle Gurbet Kuşları tutmamış gibi, Sıla zaten bitiyor, Derdest de risk grubunda. ATV yıllardır elinde tuttuğu cumayı da kaptırdı artık.

12 Eylül 2008 Cuma

Fahriye Evcen (Bir başka deyişle bu ne perhiz bu ne lahana turşusu)


Kuşkusuz ekranların en güzel yüzlerinden birisi hanımefendi kızımız. Doğal olarak da bir sürü fanı var, en yüksek reytingli dizide rol kesmekte uzun zamandır. Rol aldığı dizideki performansı aynı ekipten Deniz Çakır veya Gökçe Bahadır'ın yanından geçemese bile Beren Saat ve Tuba Büyüküstün gibi iki oyunculuk faciasından kesinlikle daha iyi. Hatta herkesin rahatsız olduğu çatal çatal detone sesini bile beğenmekteyim. Pata küte konuşmasını da.


Ama.... Herşeyin bir aması vardır ya tüm önceden söylenenlerin yaratacağı etkiyi minimize eden. Benim ama diye başlayan düşüncelerim de burdan itibaren başlamakta. Burası neresi? Hanım kızımızın basına verdiği demeçler. ranini kardeşim bahsetmiş, o bahsedene dek bir nevi tereddütlerim vardı tek rahatsız olan ben miyim diye? Tek değilmişim. Gelelim sadede. Efendim bu hanım kızımız verdiği her demecinde Almanya'da doğup büyüdüğü için Almanya ile Türkiye'yi kıyaslayan yorumlar yapıyor. Her koşulda da ezilen taraf Türkiye oluyor. Kıyaslamasın eleştirmesin demiyorum nihayetinde Türk oğlu Türk olarak aşmış bir ülkede yaşıyorum da demiyorum. Ama iş sürekli Almanları övüp Türkleri, halkımızı aşağılamaya, batının her haltına hayranlığa varınca dayanamıyorum. Yalnız kendisi unutuyor ki, beğenmediği sevmediği halkın onun dizisini izlemesi sonucu bu yerlere geldi ve tanındı. 2 tane de sinema filminde oynadı. Cennet dandik bir filmdi ama gene de o beğenmediği insanlar sayesinde para kazandı. Süper yetenekli olduğundan değil, Türk halkının güzelliğe tapan bir toplum olmasından. Güzellik de Allah vergisi sonuçta, yetenek gerektirmiyor.


Fahriye'ye merakla soruyorum şimdi ben. Acaba sahip olduğu yetenekle Almanya'da da oyunculuk adına burdaki kadar parlayabilir miydi?

Gece Sesleri ve müzikleri

Ayşe Kulin'in romanından haberdardım elbette, ama okuyamamıştım. Dizinin ilk bölümünü bölük pörçük izledim, ikinci bölüme ise tamamen bakmaya karar verdim. İsmail Hacıoğlu, Vildan Atasever ve Özgür Çevik üçü de ekrana yakışıyorlar, hoş insanlar, oyunculuklarına gelince İsmail Hacıoğlu'nu öteki iki isimden daha başarılı buluyorum. Ama ranini'nin bloğunda değindiklerine de katılıyorum. Keşke ana castta daha iddialı ve oyunculuk adına daha çok isim yapmış bir oyuncu daha olsaydı. Dizi sıkıcı değil, senaryo da kötü işlenmemiş bence. Kendini izlettirebiliyor ama sanki cast daha iyi olabilirmiş gibi.

Müziklere ise takıldım. Nail Bey'i çok severim müzikadamı olarak ama, Ihlamurlar Altında ve Yersiz Yurtsuz'da ne kullandıysa çoğunu burada aynen kullanmış, kalan küçük kısım da öncekilerin çok az rötuşlanmış hali.

Tatlıların şahı = Ekmek Kadayıfı

Tatlıların en güzeli bence. Ne kadar ağır olsa da yemekten kendimi alamadığım bir tatlı. Tarifini Lezzet Dergisinin web sitesinden aldım. Buraya da ekliyorum.

Ekmek kadayıfı

Ekmek kadayıfı
KAÇ KİŞİLİK: 6-8
HAZIRLAMA SÜRESİ: 10 dk
PİŞME SÜRESİ: 40 dk

Malzemeler:
1 çift ekmek kadayıfı
6 litre ılık suŞerbet için:
4 su bardağı su
8 su bardağı tozşeker
1 çorba kaşığı limon suyu
5 diş karanfilÜzeri için:
250 gr kaymak
Çekilmiş antepfıstığı


Hazırlanışı:* Ekmek kadayıflarını geniş bir tepsiye alın. Pişme esnasında birbirlerinden ayrılmaması için bir kaç yerinden kürdanla tutturun. Üzerine ılık suyu ilave edip kadayıflar şişinceye kadar 25-30 dakika bekletin.* Toz şekerin 200 gr kadarını ayırın. Kalan şekeri ve suyu bir tencerede kaynatın. Karanfilleri ve limon suyunu ekleyip bir taşım daha kaynatın ve ocaktan alın. Ayrıdığınız şekeri bir tencerede karamelize edin. Köpükleşmeye başlayınca kaynamış şerbetin birazını ekleyin. Bir taşım kaynatıp kalan şerbeti de ekleyin ve karıştırın. * Ekmek kadayıfının suyunu süzün. Temiz bir bezle üzerine bastırıp kalan suyu iyice çektirin. Şerbeti ekmek kadayıfının üzerine gezdirerek döküp kısık ateşte tepsiyi çevire çevire ve ara sıra kaşıkla şerbetini üzerine dökerek kaynatın. Kadayıf şerbeti çekince tepsiyi ocaktan alıp soğumaya bırakın. Kadayıfı, üzerine başka bir tepsi kapatıp ters çevirerek alın. Üçgen şeklinde dilimleyip servis tabaklarına paylaştırın. Üzerlerine birer kaşık kaymak ekleyip antepfıstığı serpin ve servis yapın.

Kaynak: http://www.lezzet.com.tr/tarifler_hamur_tatli/01435/

Küçük, pratik, ekonomik ve rahat

Otomobillerle hemen herkes kadar ben de ilgiliyim. Bugün de çok severek kullandığım bir araçtan bahsetmek istiyorum. Bir arkadaşıma ait 2006 model Seat Ibiza. Arkadaşın binbir baskısı sonucu direksiyona geçtim. Çok da önyargılıydım. 1.4 motor üstüne otomatik vites, gitmez bu diyordum. Beni yanılttı. Motor 75 HP gücünde. Araç hafif olduğu için çok istekli bir şekilde hızlanıyor. Otomatik vites olması da şehiriçinde büyük avantaj sağlıyor. Motor çok sessiz olmasa da rahatsız etmiyor. Yükseklik ve derinlik ayarlı direksiyon simidi, yükseklik ayarlı emniyet kemerleri, elektrikli 4 cam, elektrikli ayna, sis farları, ABS+EBD, çift havayastığı, TCS çekiş kontrol sistemi, çelik jant, sis farları, direksiyondan kontrol edilebilen cd çalarlı radyo, arka koltukta 3 kafalık, 3. fren lambası, klima, 195 50 R 15 ölçülerindeki lastikler, krom kaplamalı iç kapı kolları, gövde rengi ayna, gövde rengi tampon ve gövde rengi dış kapı kolları araçta standarttı. Yaktı tüketimi düz vites versiyondan yüksek ama ürkütücü boyutlarda değil. Aracın maksimum 169 km/s hız yapabilmesi de 1.4 lt 75 HP otomatik bir otomobil için tatminkar. Düz vites versiyon artık 1.4 lt 85 HP ve 180 km/s hız yapabilmekte.

11 Eylül 2008 Perşembe

İkinci bölümün ardından Aşk-ı Memnu

Bu akşam Aşk-ı Memnu'nun ikinci bölümünü izledikten sonra anladım ki, ayıdan post, Beren Saat'ten oyuncu olmaz. Kendisi boş bakışlar atma kategorisinde bir kaç oscar, palmiye, portakal ve muzu kesinlikle hak etmekte. Bölüm boyunca fettan kadın bakışı atması gereken sahnelerde, attığı Bugs Bunny bakışlarıyla sinirden kumandayı ısırma hissiyatı uyandırdı bende. İlk bölüm abartılı bulduğum Nebahat Çehre'yi bu bölüm daha natürel buldum, daha az yapay kahkaha attığı içindir belki de. Benim için bölümün yıldızı yine Zerrin Tekindor'du. Çok güzel bir kadın olmasının yanısıra çok anlamlı bir oyunculuğu var, çok da güzel bakıyor. Vermesi gereken pek çok hissi hiç zorlanmadan verdi. Ekrandan o enerjiyi bana geçirebildi. Beren Saat ve boş bakışlarına, anlamsız mimik ve gülüşlerine rağmen diziyi bir süre daha takip etmeyi düşünüyorum.

İzleyici siparişleri ile nereye kadar?

Dizilerle ilgili forumlarda en uyuz olduğum olaydır. Esas kız ile esas oğlanı sürekli bir arada görme takıntısı. Hadi sıradan dizilerde neyse de, edebiyat uyarlamalarında da bu yapılmıyor mu? Fitil oluyorum. En bariz örnek Dudaktan Kalbe. Aynı anda 3 senaryo yazan Ece & Melek hanımlar kaliteli iki kalem ama, Dudaktan Kalbe'yi nabza göre şerbet haline getirmeleri ve eserden çok sapmaları şahsen izleyici olarak bana batmaya başladı. Kitapta Lamia ve Kenan yıllarca görüşemiyorlar. Mebrure Melek'in kendi kızı olduğunu Kenan kız 4 yaşına gelince öğreniyor. Dizide seyirci baskısına dayanamayan senarist hanımlar bebek 4 aylıkken tüm gerçeği açığa çıkardılar. Kitapta Kenan intahar ediyordu, şayet dizide bu olmazsa senaristler üstada büyük haksızlık etmiş olacaklar. Mutlu son baskılarına direnmeleri lazım. Yazdıkları senaryolar her koşulda izlenebilecek türde, akıcı ve iyi kalitede. Nabza göre şerbet bence en başta kendilerine ve esere haksızlık.

Yaprak Dökümü'ndeki Hayriye Hanım

80 bölümü deviren, 3. sezona sarkan Yaprak Dökümü'nün bence en kötü, en ikiyüzlü karakteri Hayriye Hanım. Ama çok gerçek. Güven Hokna hanımefendinin dizideki en iyi performansı sergilemesi bir yana, Ece ve Melek Hanım'lar da Reşat Nuri üstadın bu karakterini ustalıkla yorumlamışlar. Bencillik, çıkarcılık gırla. Kendi kızı Necla nişanlısını boynuzlayıp eniştesiyle evden kaçtığı halde, yeniden zengin, iyi tahsilli, yakışıklı ve kesinlikle aptal Cem karakteriyle barışsın diye taklalar atarken, Ferhunde pısırık Şevket'i aldatınca bu "namussuzluk, ahlaksızlık" oluyor. Ama sormazlar mı Hayriye Hanımcığıma, Ferhunde'ye gülecek, kızacak yüzün var mı senin diye? Senin kızın Necla da bir annenin oğluna, Ferhunde'nin Şevket'e yaptığını, hatta daha kötüsünü yapmadı mı diye? Senin oğluşun Şevket, Ferhunde başkasıyla evliyken onun yatağına girmedi mi diye? Senin diğer kızın Leyla, tecavüzcüsünün koynuna girip hamile kalıp düşük yapmadı mı diye? Hayriye Hanım bencil, ikiyüzlü, çıkarcı ve görgüsüz. Ama çok güzel canlandırılıyor, çok güzel yazılıyor bize de sinirden delirmek kalıyor izlerken.

Aşk-ı Memnu

Son günlerde TV gündeminde Ay Yapım uyarlaması Halid Ziya Uşaklıgil'in unutulmaz eseri Aşk-ı Memnu'nun günümüze uyarlanmış dizi versiyonu çokça yer kaplamakta. Yapımcı Kerem Çatay, Yaprak Dökümü'nün elde ettiği reyting başarısından sonra Dudaktan Kalbe'yi şimdi de Aşk-ı Memnu'yu televizyona uyarladı. Senaristler Yaprak Dökümü ile büyük sükse yapan Ece Yörenç & Melek Gençoğlu ikilisi. Zaten bir zamanlar ben entrika kraliçesiyim benden iyi entrika yazan yok diyen Nuran Devres'in tahtını elinden alan yeni entrika kraliçeleri kendileri. Bunun da sebebi çok açık. Entrikalarla örülü senaryoları ondan çok daha kaliteli bir şekilde yazabilmeleri.

Sözü fazla uzatmadan Aşk-ı Memnu'ya gelelim. Bence Yaprak Dökümü efsanesi gibi olamaz bu dizi. Ne senaryo ne de oyunculuk açısından Yaprak Dökümü'yle boy ölçüşebilir. İyi oyunculuktan anladığı oyunculuğu köpürtmek, abartılı ve komik mimikler kullanmak olan Kıvanç Tatlıtuğ'dan Behlül olmaz. Salih Güney katıldığı bir programda Behlül'ün çok hassas dengelere sahip bir karakter olduğunu, köpürtürseniz sulu yapışkan bir kıvama geleceğini söylemişti. Kıvanç'da da öyle olmuş bence. Tam anlamıyla sulu, itici, yapışkan bir Behlül yorumu ortaya çıkmış. Perihan Mağden'in tabiriyle sürekli "kişniyor" Behlül.

Beren Saat'i Bihter olarak çok başarılı bulmasam da Hatırla Sevgili'deki rezalet Yasemin performansından iyi buldum. Hazal Kaya da Nihal'de başarılıydı. Yılların sinema emekçisi Nebahat Çehre'nin de Firdevs Hanım'ı bu derece köpürtmesi olmadı bence. Role yakışmış ama çok abartılı oynamış bence.

Selçuk Yöntem'den çok ciddi bir atak gelmedi ilk bölüm boyunca, zamanla nasıl şekillenir Adnan'ı nasıl yorumlar bilemiyorum ama göze batan bir detayı da olmadı. İlk bölüm en fazla Zerrin Tekindor'u beğendim. Matmazel rolüne çok yakışmış, çok da asil bir şekilde yorumlamış.

Dizinin jenerik tasarımının Alacakaranlık kitabının kapağından esinlenme(!!!!!) olduğu da mutlaka belirtilmiştir, bir de ben belirteceğim hiç hoşuma gitmedi.

Son olarak Y. Dökümü keşke 80. bölümde final yapsaydı, Behlül'ü de Tolga Karel Bihter'i Deniz Çakır oynasaydı diyorum.

Merhaba

Öncelikle yazılarına getirdiğim yorumları, incelikli olarak niteleyen, beni de blog açıp yazı yazma konusunda cesaretlendiren, yazılarını yıllardır Ekşi Sözlük'ten bildiğim sevgili ranini'ye teşekkürü bir borç bilirim.

Ben de elimden geldiğince izlediklerimden, dinlediklerimden, okuduklarımdan bir parça bahsetmek istiyorum. Yazmanın kendini özgürce ifade yolları arasında en önemlisi olduğuna inanırım, umarım okumaya değer bir şeyler yazabilirim.